6 Kasım 2010 Cumartesi

İstanbulu kanatları altına alan bir güvercin nasıl ki akşam olduğunda cami avlusunda huzuru buluyorsa ....

Tamam kabul ben dengesiz bir insanım, çel akılım biraz. Ama sizce de hayatımda bir düzen biraz denge istemeye hakkım yok mu ?

İnsan kendini rüzgarda ordan oraya savrulurken güvende hissetmek istiyor. Ne bileyim,  yanında her zaman bulundurulması gereken ince bir hırka, akşam dolaşıp yorulduktan sonra varılacak bir ev...

Kendimi hep güvercin olarak bilmek istedim. Lal olan bir güvercin ... bütün gün İstanbulu kanatlarının altına sığdırıp akşam olunca huzur bulduğu yere, evine Cami avlusuna konuçlanan, huzurla gözlerini kapayan bir güvercin.



....
İnsan çok aciz bir mahluk. Ne kadar yalnızlıktan hoşlanırsa hoşlansın  kendi dışında da başka şeylere ihtiyaç duyuyor. Bu kimi zaman kendi hayalleri, kimi zaman başka insanlar oluyor. ( bu bir önceki yazının konusuydu, kendimi tekrarlamıcam sevgili okuyucu). İnsan kendini güvende hissedeceği ortamlar oluşturma kaygısı içinde. Amfide her zaman oturduğu yere oturmak, her sabah sağ yolu değil de sol yolu kullanarak derse gitmek. Bunların hepsi aslında "sıradan" olmaktan çok kendimizi güvende hissetmemizle alakalı meseleler.

Bir arkadaşımla konuşuyoruz ve o diyor ki ben birisi ile arkadaş isem onunla aramdaki ilişki ile ilgili herhangi bir tereddüt olmamalı kafamda. "Acaba hala yakın mıyız, acaba bu iki gün konuşmazsak aramız soğur mu ?..." Yine aynı noktaya geliyoruz, güven arayışı. İlk bakışta hayatında yer etmiş bir insanla her gün konuşmak, sohbet etmek, ya da en genel ifade ile o insana her gün  gününden belli bir zaman dilimi ayırmanın ilişkileri sıkıcılığa "sıradanlığa" sürükleyeceğine inanılır. Katılmıyorum, bir ilişki ancak, o kişiler birbiri ile arkadaş olmaya, birşeyler paylaşmaya uygun değillerse sıradan olmaya, ondan sonraki süreçte ise çürümeye mahkumdur. 

Çünkü insan ilişkileri paylaşıldıkça güzelleşir, ilişkiler paylaşıldıkça değerlenir. "Konuşacak birşeyimiz kalmadı": büyük yanılgı. İki insanın her zaman konuşacak, paylaşacak bişeyleri vardır, olmalıdır, eğer olmazsa ise o iki insan birbirine yeteri kadar yakın olamıyordur. Her zaman çok ilgi çekici meselelerden konuşmak gerekmez, ben insanlar arasındaki yakınlığı belirleyecek kendimce bir test geliştirdim. Fikrime göre eğer iki insan birbirine yakındır eğer ki bu kişiler birbirlerinin yanında çekince duymadan, rahatlıkla saçmalayabiliyorlarsa, tek başına davrandıkları şekilde birbirlerinin yanında da öyle davranabiliyorlarsa.

Hem bazen konuşmak gerekmez, bir büyüğümüz ne demiş lafla peynir gemisi yürümüz, herşey konuşarak çözülmez diye  (kabul, virgülden sonrasını ben uydurdum). İnsanlar konuşmadan da anlaşabilirler, ne bileyim konuşmadan yürürsün sadece, ördeklere ekmek atarsın, gaztenin pazar ekini bölüşerek okursun, yemek yersin, yıldızları seyredersin, dedikodu yapmadan da durabilirsin, ne bileyim ışıkları kısıp hafif bir müzik dinleyebilirsin beraber.

Şimdi bir çok kişi "ayyy ne sıkıcıaaaa" şeklinde yorumlarda bulunuyor. Ama düşünsenize bir hemen hemen herkesin içten içe arzu ettiği böyle bişey değil mi , sohbet etme ile kısatlandırılmayan, olduğun gibi olabildiğin, yarın ne olacak diye sorduğunda (...) ile karşılaşmayacağın, kendini güvende, kendini evde, belki de yorucu ve sosyal bir günün ardından cami avlusuna biriken uyuyan/uyumayan, söyleşen/söyleşmeyen güvercin huzurunda olmayı kim istemez ki. Kim kendini güvende hissetmek istemez ki ? 

Herkes, "ben bağlanamam," diyenlerinden tut "hovardalara" kadar herkes, avludaki kuş bile güven ve huzur istemiyor mu bu dünyada. Bunu sağlamanın yolu da, ilişkilerimizde aslında olmadığımız kişilikleri göstermeye çalışmamaktan, rol yapmamaktan, değer kavramını oturtmaktan, değer vermekten ve güvenmeye başlamaktan geçmiyor mu ?

Çok değil daha bi kaç yazı öncesinde yeryüzünde kimseye güvenmememiz gerektiğini dikte eden ben şu an buraya geçmiş klavyeyi ewet güvenmeliyiz demek için takırdatıyorum. Güvenmeliyiz karşımızdaki insana onun da bize güvenebilmesi için. Hayatta güvenmeliyiz;  sadece kime iki kere güvenmememiz gerektiğini bilmek kaydıyla. Olduğumuz gibi davranmalıyız, süslemelerden uzak olarak ama saçmaladığımızda kendimizi kasmaya gerek duymadan, olanca akıcılık ve yalın halimizle. İşte en hovardanın, çapkının, kendine güvenmezin, cesaretsizin, bencilin ve yalnızın bilinçaltında , farkında olmadan içten içe istediği huzuru, güveni bulmak için.

 İstanbulu kanatları altına alan bir güvercin nasıl ki akşam olduğunda cami avlusunda huzuru buluyorsa ....

1 yorum:

Bu Blogda Ara