15 Eylül 2010 Çarşamba

(mut)x(lu-suz)

Kapının zilini çalarken diyordum ki ne kadar güzel şeyler yaşadım 2 günden beri. Hepsini hepsini
yazmalıyım. Yemek yemesem de mi yazsam, yemek yesemde mi yazsam. Keşke yemek yemeseydim de yazsaydım. Zira hiç bir şey ertelemeye gelmiyormuş. Ertelenen şey, bayatlayan bir ekmek nasıl insanın midesine oturursa öyle insanın kalbine oturuyormuş. Diyorum hep, değişik
takıntıları olan şizofrenik bir insanım, iki günlük emeğimin eseri olan mutluluk, tek birşey ile sadece bir şey ile yerini derin bir ümitsizliğe bıraktı. Herşeyi yerli yerine koyuyorum kafamda. Belli kurallar dahilinde sistematik üşünmeye çalışıyorum. Yapıyorum da, irademin sınırlarını aşındırıyorum. Ama beni içten içe kemiren bir kurt gibi beklentilerim. Görünüşte iyiyim, güzelim, hoşum, kafa kızım, ama bir ağaç nasıl kemirirse ağacı içten içe ve o ağaç nasıl yıkılırsa en sağlam göründüğü anda. Ben de yıkılıcağım bir gün öyle..

O mutluluk anları anlatılmayacak kadar uzak şimd. Güzel bir anıdan ibaret daha 3 saat önce pırıltılarını yüzümde hissediyordm oysaki..

Şimdi derin hüzünlere, hayal kırıklıklarına ve ümitsizliklere gebe herşey. Hiçbir şey ama hiçbir şey benim düşündüğüm gibi değil. Çünkü ben bu insanlara göre düşünmüyorum. Yazamıyorum bile şu an. yorganın altına sıgınmaya ihtiyacım var. mutluluklarım mı _? boşversene hepsini ben uydurmuştum zaten, bozmasını da bilirim..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara