7 Aralık 2010 Salı

hiçbirşeyim yok akıp giden sokaktan başka...

"... Hiçbirşeyim yok akıp giden sokaktan başka..."

Ne kadar doğru demiş Cemal Süreyya, hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka,  ne uğruna ölebileceğim bir fikir, ne gözümü kapatıp kendimi akışına bırakabileceğim duygu. Hiçbir şey ya bildiğin hiçbir şey. Bayılırım hava soğukken dışarı çıkıp kulağımda muzik ile göl yürüyüşlerine çıkmaya veyahut amfinin insanın sırt kemiklerini delen tahtalarına boylu boyunca uzanıp yıldızları seyretmeye. Ama olmuyor, sardım sarmaladım kendimi gri montumun içine, attım kendimi dışarıya. Kulağımda ıpod'da, son ses en sevdiğim şarkılar. Kapadım gözlerimi ve bıraktım kendimi amfi tiyatronun aşağı inen yokuşundan. Ne çok şeye tanık oldu o yokuş, ne çok acı, ne çok mutluluk ama hiç bu kadar yokluğa, hiçliğe şahit olmamıştı. Öyle bir yerindeyim ki hayatın, sürüklenip gidiyorum. Elde etmek istediğim şeyler var, ama o şeyleri elde edebileceğime dair inancım yok, yeni bir duygu var ama bir gün o duygunun gerçek olabilirliğine karşı inancım yok. Hiçbir şeyim yok ya, akıp giden sokaktan başka. Öyle bir yerindeyim ki hayatın, birşeye tam inanacağım noktadayken gelen tek bir ters ya da dur dur ters olmasına da gerek yok, sadece bir tane düşüncesiz, tepkisiz hareketle çil yawrusu gibi dağılıyor tüm güzel düşünceler havada dağılan sigara dumanı gibi.  Öyle bir dumana inanıyorum ki aslında, öyle bir dumanı yaşatmaya çalışıyorum ki hayatı pause tuşuna alıp herşeyi o andaki yerinde muhafaza etmek istercesine, dumanın kıvrımlarına dokunmak istercesine. Aslında olmayan şeyleri, insanların aslında bana göstermediği sevgiyi, değeri görüyormuşçasına yaşamak çok acı. Sizofrence, saplantısal. Nice kadınlar sevdim aslında yoktular demiş ya Atilla İlhan öyle. Nice şeylere inandım aslında yoktular. Dedim ya hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka

Eskiden özlemlerim vardı, burnumun direklerini sızlatır cinsten, damarlarımı çatlatırcasına yaşadığım özlemler Ybf'nin çatısına çıkıp şarkılar mırıldandığım özlemler. Hiçbiri yok, o kadar uzaklar ki, bi seyirci gibi oturmuş izliyorum anılarımı uzaktan. Özlemeye çalışıyorum, özleyemiyorum. Özlenecek hiçbirşey yokmuş aslında. Tüm güzel şeyleri ben kendim var etmişim, herşeyi kendi dünyamda yaşamışım, tek taraflı . Şimdi ise o kadar geldim ki kendime, o kadar kendimdeyim ki farkına varıyorum olduğunu düşündüğüm şeylerin aslında benim hayal dünyamdan öteye taşınamadığını. Şimdi anlıyorum yel değirmenine karşı dövüşen Don Kişot olduğumu. O kadar kendimdeyim ki hiçbirşeyim yok akıp giden sokaktan başka. Kendimi o kadar kontrol ediyorum ki, hiçbir şeyi dahil edemiyorum hayatıma aslında var olmama korkusu ile. Gözlerini kapat ve bırak kendini diyor bazı bazı sesler, tam bırakacakken kendımi bulutların üstünden, hayatın gerçekliği çekiyor kolumdan ve fırlatıp atıyor köşede duran ağacın kıyısına. İyi de oluyor aslında. Çünkü gücüm yok, insanların geçmiş acıları ile yüzleşmeye. Herkesin geçmişte yaşadığı iyi kötü, güzel çirkin bazı anılar var ve ben tam kendimi atacakken bu belirsizlik içine, insanların geçmiş güzel çirkin iyi kötü hatıraları kolundan çekip geri döndürüyor beni.

Benim mi ? Benim hiçbirşeyim yokki akıp giden sokaktan başka. Amfiler, Ybf çatıları, salıncaklar, ördekler, dost sohbetleri tüm anılarım o kadar terketti ki beni, üzerinde oturabileceğim bir geçmişim yokki üzerine bir gelecek inşa edebileyim.

Çok yorgunum, anlaşılamamaktan, kendimi anlatamamaktan, anlaşıldığımı sanmaktan, anlaşılıp satılmaktan o kadar yorgunum ki güzel bi gelecek için savaşabilecek bir Güliz yok, Bu Güliz o kadar kırgın ki kimsenin geçmiş acıları ile yüzleşecek, başa çıkabilecek, savaşabilecek gücü yok. Bu Güliz o kadar küskün ki içinde yeşeren güzel bir duyguyu belki de en güzel duyguyu en ufak bir negatif hareketle en derinlere gömmeye, üzerini sayfalarca yazı ile örtmeye bile katlanabilir.

Gülmek mi ? Zorunda değilim zorlamayın beni.



Ne dinliyorum :  Damien Rica - Cold Water

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara