14 Haziran 2010 Pazartesi

there is no plan, that is the plan....

ne yani Özgür müyüm ben şimdi..

Aynaya baktığımda hiç de özgür bir insan profilim yok ama :( Hala final döneminden kalma halim canımı sıkıyor. Ve hala kanatlarım çıkmadı.. 2 saattir bekliyorum havalanmak için ama bekledikçe vücudum daha da külçeleşiyor, ağırlaşıyor ve yere mıhlanıyorum. Belki de izlediğim yol yanlış, uçmak için kendimi yüksek yerlerden bırakmak gerek, risk almak gerek. belki yeterince hazır değilim henüz özgür olmaya, dışarda akıp giden hayat nedense şu an korkuttu beni ki ben hayatı atardamarından yakalayıp beraber nefes alıp vermeyi seven kız, hani nerdeyim şimdi. Aynaya bakıyorum ve halim hala finallerden çıkmış bir öğrenci olduğumu mırıldanıyor.

////////////////////////////////////////////////////////////////////// İşte bu noktadan sonra balıklama dalıyorum konuya, sanırım ilk okul sıralarında öğretilen Giriş Gelişme Bölümüne bir hazırlık paragrafıdır, konu okuyucu ile tanıştırılır öğretisinin benim Blog'umda pek bi yeri yok... bknz: ( There is no procedure, that is the procedure )
/////////////////////////////////////////////////////////////////////

İşte bunu sevmiyorum, işte bundan nefret ediyorum: planlar yapıp, planların çok güzel olacağına kendini inandırıp, sonra mutlu olmak için hiçbirşey yapmaksızın gelmesini beklemek. Neden? Çünkü plan yapıldı , mutlu olanacak; o kadar. "MUTLU OL BU BİR EMİRDİR." Oysa bu , hayatın damar tıkanıklığı. Hayat akışkandır, sıvıdır, beklemeye, bekletmeye gelmez. An olur su olur buharlaşır, an olur buz olur acıtır. Sen gidip "hım, 18.06.2010-23.07.2010 tarıhlerı arasında buhar olucam dersin ama hayat seni yanıltır buza çevirir yazın ortasında. ( kabul ediyorum, havamda değilim edebiyat yapamıyorum, ama yazmak istiyorum ve bu isteğimin önüne siz değerli okuyucalar bile geçemezsiniz.) O yüzden bırakıcaksın kendini hayatın akışına, onunla birlikte sürükleneceksin gerekirse, çünkü ancak o zaman mutlu olabilirsin. Aklımdan nice manyaklıklar yapmak geliyordu, ki bir çogunu da yaptım. Fakat şu an o yaptıklarımı yapmış olmak beni hiç heyecablandırmıyor. Çünkü herşey, hepsi , yaşandığı anında güzeldi. Aklına bişey mi geldi, hemen yapacaksın, ertelemeyeceksin ( koş yoksa düşersin ). Çünkü asıl mutluluğun kaynağı belki de o birçoğumuzun yakayamadığı o sanıyenın 1/10'undadır. Ve mutluluğa bu kadar yakınken onu geri çevirmek " üzgünüm bugün git 14 hazırandan sonra gel sekerım " demek tam bir zavallılık pasiflik örneğidir. Zaman geçiyor ayın 14'ü geliyor ve sen saçma sapan planlarını uygulamaya başlıyorsun, mutluYMUŞSUN GİBİ davranıyorsun. Ama kanatların çıkmıyor, havalanamıyorsun ( kuş gibi uçacak zannettim, kaya gibi yere çakıldı) kalbin göğüs kafesine baskı yapmıyor heyecandan ve kahkalarındaki cıvıldamalar duyulmuyor. Ve sen planının bedelini yaşıyorsun. Mutluluk bu basit vaatlere, planlara kanmayacak kadar tecrübeli ve sen bunun böyle olduğunu anlayamayacak kadar cahilsin çünkü...

O yüzden sevgili okuyucu sen sen ol, benim bugün için düştüğüm yanılgıya düşme. Şu günden sonra feci mutlu olacağım, rahatlayacağım, şunu yapacağım , bunu yiyeceğim deme, deme yanılırsın, planlarını gerçekleştirir misin, ewet ama ağzında şekeri kaçmış Şıpsevdi Sakızı tadı bırakır. O yüzden yarın sınavın mı var, erken mi kalkman gerekiyor, kalk, çalış, yap onları da ama fedakarlığın hayatının rutin işlerinden olsun ( daha az dizi seyret ) seni bekleyen o eşsiz benzersiz "an" içinden olmasın. O anın bir daha geliri yok çünkü ve düşün ki mutluluk o her bir an beyaz eşyalarımızın sarılı olduğu koruyucu kabarcıklı muşambaların üstündeki pıt pıt' ların birinin içinde saklı hangisinde olacağı malum değil, en iyisi hepsini denemekte, tüm anları gerçekten "YAŞAMAKTA".. Yarın ne mi olacak kimin umrunda.....ne demiş çok sevgili bir dizi karakteri:

THERE IS NO PLAN, THAT'S THE PLAN..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara