2 Ocak 2011 Pazar

Deli

Ne işim var, neden geldim ki okula.
Oysa deniz kenarında bir kayanın üstüne oturmuş dalgaların ve martıların çığlıklarını dinliyor olmalıydım şimdi

Soruyorum kendime ? En son ne zaman kendin için birşey yaptın, en son ne zaman kendini mutlu ettin. Sıra kendine geldi mi hiç.

Burda olmamalıyım, buraya ait değilim, aslında hiçbir yere ait değilim.Kimsem yok, kimseye ait değilim. Öylesine yaşayıp gidiyorum işte. Kalıptan kalıba şekilden şekile giriyorum herkes için. Herkesi memnun edicek bir Güliz karakteri yaratıyorum da bir kendime yetemiyorum.
Kimse sormuyor bana ne istersin, nasıl olmasını istersin diye. Ordan oraya gerilen bir çamaşır ipinden ne farkım var ki. Sormasın da kimse "gerçekten nasıl olduğumu ve nasıl hissettiğimi" inanırım yoksa, beni önemsediğine, bana değer verdiğine.

Kaçmak fikri hiç bu kadar cazip görünmemişti gözüme. Neresi olduğu önemli değil. Önemli olan kalbimin ve beynimin içindekileri bir çekmeceye kitleyip bir deli gibi kendini ordan oraya atmak. Literatürde bunun adına aklını kaçırmak diyorlar heralde. Aklımı kaçırmak istiyorum. Otobüsle taksime giderken karşıdan kaçmaya geçmeye çalışan bir deli ile göz göze geldim. Kızgın kızgın ve kırgın kırgın bakıyordu etrafına. Kadıköydeki otobüs durağında barınan deliye kahvaltı ısmarladığım gün geldi aklıma, ne kadar mutlu ve umutlu hissetmiştim kendimi . O zamanlar umutlarım ceplerime sığmaz yüreğimden taşar insanlara yansırdı. Ne kaldı şimdi elimde 5 ay geçti ve tükettim tüm umutlarımı, ziyan ettim , harcadım paraladım. Hiçbir zaman ve asla demiştim ama olmadı yine yapamadım hayatımı yine kendi ellerimle mahvettim. Otobüs ağır ağır selamlarken kızgın ve kırgın deliyi kendimi ondan çok da farksız hissetmedim hatta o biraz daha bile şanslı kaldı nazarımda. Aklını yitirmişti ve gailesi o gün hayatta kalabilmekti, başka hiçbir şey düşünmüyor başka hiçbirşey hissetmiyor, insanlara zerre miskal değer vermiyordu. Onun yerinde olmak isterdim dedim, başımı artık taşıyamaz oldum, hafif bir açıyla başımı cama yasladım. Sorsam ne derdi vardı acaba ? Neler anlatırdı bana, belki de sadece saldırırdı, olsun; muhtemelen tepkisiz kalırdım. Ya bana sorsaydı neyin var diye, ne anlatırdım o deliye. İlk önce kapkara yüzünden bıyığı sakalı birbirine karışmış kapkara yüzünden gözlerini bulmaya çalışırdım. Eğer bulursam gözlerini belki ağlamaya başlardım. Muhtemelen gittikçe artan bir krizle, kimi zaman katıl katıla gülerek, kimi zaman ise hıçkıra hıçkıra ağlayarak. Belki gözümün önüne gelen bir tutam şaçı kulağımın arkasına atar. " Ağlama ama artık" derdi. Belki o da ağlamaya başlardı ve biz dünyanın dibine vurur, katliamlar yapar, insanlar öldürürür, insanlar yaratır ve tüm dünyaya meydan okurduk o bir kaç dakika içinde. "Deli" derdim... " Bildiğin gibi değil, çok yorgunum..."

Şu an burda olmamalıyım. Ya bir deniz kenarında dalgaların ve martıların çığlıklarını sesime katıp hıçkıra hıçkıra üşüye üşüye deli divane oturmalıyım ya da o delinin yanında olup anlayış ve şevkat bekleyebileceğim son kisi olarak karşısında hıçkıra hıçkıra ağlamalıyım.

Odada kimse yok, duyulan tek ses masa lambasının çalışırken çıkardığı ses, ne kadar da ahenkli.

toparlanmalıyım, birazdan insanlar gelir, akan makyajımı tazelemeli ve ölmeden önce aynada son kez prova yaptığım iğreti gülümsememi yüzüme takınmalı, normal insan taklidi yapmalıyım.

He bu arada benden korkmayın, ben deli değilim ....

1 yorum:

  1. ya tüm saçma insanlar senin çevrende toplanmış yada sende sorun var. insanlar gerçekten senin anlattığın gibi değil.

    az muhabbetten sonra 2-3 hareketiyle zaten bir insanı aşağı yukarı tanıyabilirsin. karşındakinin boş olduğunu görüyorsan uzatıp bile bile hayal kırıklığı yaşamanın alemi yok.

    YanıtlaSil

Bu Blogda Ara