2 Ocak 2011 Pazar

the way running out of life

Düşüyorum..

Belki de çok önce düştüm de tüm bu yaşadıklarım gördüklerim suya çarpmanın acıtan etkisi ile beynimin kendi kendisini teselli etmede ürettiği bir kaç basit illüzyon. Birazdan hayallerim tükenir, ben tükenirim ve soğuk suyun etkisini tüm vücudumda, burnumun içine, kulaklarımın içinde, gözbebeklerimin içinde her yanımda hissederim. Yılın bu zamanları soğuk olur değil mi hava. Peki ya suyun dibi ? Orası da soğuk mudur ?

Düşünüyorum...


Hiçlik'e kavuşmadan önce beynim ne kadar da tamahkar yalanlar söylüyor bana. Hani derler ya hayatın film şeridi gibi geçer gözlerinin önünden. Koca bir yalan. O ana kadar yaşadıkların değil gözlerinin önünden geçen, gözünden geçenler artık sen içinde olmadan akıp giden o  hayatın, yolcusuna gösterdiği bir vefa örneği olarak sana zamanında sunamadığı güzelliklerden oluşan avuç içi kadar mutluluk.( İnsanlar bilirim surf o anları görebilmek için hayattan düşmeyi, uçurumdan yuvarlanmayı göze alabilcek olan.) O an gözlerinin önünden geçen hayatın sana son hediyesi. Olmasını istediğin ama olduramadığın tüm güzelliklerden oluşan alternatif bir paralel evren. Duydun mu paralel evrenler hakkında hiçbirşey ? Olası tüm sonuçlardan oluşan arka arkaya sıralanmış düzinelerce aynadan oluşan bir yanılsama silsilesi. Köşe başını dönseydin göreceğin sincapın olduğu bir paralel evren, sağ köşeden dönseydim bakkaldan aldığın çikolatanın kabuğunu yere atıp çevreyi daha da kirletip tabiat ananın kalbini kırdığın yer başka bir paralel evren ve beklemekyen yorulmayıp kendini soğuk sulara atmadığın ve belki de telefonun diğer bir ucunda seni aramaya hazırlanan Kayi'nin varlığına inandığın paralel evren apayrı bir yer.  Düşme ve takiben arkasından gelen düşünme anında hayatın sana yaptığı tek güzellik bu paralel evrenlerde sahip olabileceğin güzelleri gözlerinin önüne usulca bırakmak ve gerçekten o anları yaşamışsın gibi aldanmanı sağlamak.


Ne dinliyorum :  Peter Frampton- Baby I Love Your Way


Üşüyorum....

Birazdan su soğumaya başlar. İlk önce kan akışım yavaşlar, damarlarıma pompalanan temiz kan buz tutmuş soğuk su ile karışır, kalbim ilk önce bir titret, üşür, sonra soğuğun getirdiği mayışıklığa kendini teslim eder ve belki ilk defa huzurlu ve mutlu gözlerini kapar. Üşüyorum, hiç olmadığım kadar, bir insan düşünün şöminenin başında battaniyesine sarılmış mutlumsu mutlumsu uyuyor, neden sonra kendini birden çırılçıplak dışarda kar ayazının, kar fırtınasının tam da ortasında buluyor. Üşümenin en adil olmayanı, en can acıtanı sıcağa alışmış bir insanın yalın ayak soğukla başetmeye çalışıyor olması. Şu an üşüdüğüme göre belli ki hala dibe batmadım, çünkü fizik kurallarında kimya formüllerinde öğrettiler, su tabakasının üstü buz tutsa da derinlere inildikçe su sıcaklığı kademeli olarak artar balıkların ve diğer canlıların yaşamlarını sürdürebilmeleri için. Su yüzeyine yakın yerlerde hayat olmaz böyle zamanlarda hayat derinlerde, en derinlerde sadece balıkların ve yengeçlerin gidebildiği yerdedir. Hala üşüyorsam demekki hala yüzeye yakın bir yerlerdeyim. Demek ki hala dibi boylamadım. Oysaki ben dibi boylamak için attım kendimi bu serin sulara, suyun altındaki yaşama tekrar kavuşmak için, inançla sarıldığım ölümden sonraki yaşama  kavuşmak için attım kendimi serin sulara.

Düşmüş ....

Belki de yaşadığım bu toplu intihar girişimi ayakta gördüğüm bir gündüz düşünden başkası değil. Belki de Boğaz Köprüsü 'nden geçerken gözlerimi daldırıp kurduğun bir hayalden ötesi değil. Belki de şu an hala yataktayım ve dışarda deli bir yağmur başladı da yağmur sesinde her zaman huzur duyan ben bu sefer böyle bir rüya yarattım kendime o köşe bucak aradığım huzuru bulabilmek için. Her ney ne ise, düşlerin en güzeli değil mi bu. Big Fish'i izlediniz mi. Orda hayatını hayaller üzerine, rüyalar, masallar üzerine kuran bir adam vardı da en sonunda masalin ta kendisi oluyordu. Ben ordaki adam olmak istemiştim sadece. Ordaki adam suda hayat buluyordu, yaşam enerjisini sudan alıyordu ve en son onu onca yıl ayakta tutan hayallerinin gücü ile  hayallerini gerçekleştirmek için suya teslim ediyordu umarsızca ve mutluca bedenini. Ben ordaki adam gibi yaşadım hayatımı. Öyle bir noktadaydım ki bir adım daha atsam insanlıktan çıkacaktım. Öyle tehlikeli sularda yüzüyordum ki bir elimde hayallermi diğer elimde de gerçekleri tutuyordum. Dengede durmak zorundaydım herşeyi. Bir adım atsam sanki tüm dengeyi bozacak, hayallerimi ve madden sahipe  olduğum tek şey olan gerçekleri yerlere dökecek ve sonra acımadan hepsinin üzerinden ezerek geçecektim. Yapamadım çünkü ne hayallerimi yok edebilecek kadar cürretkar ne sadece gerçeklerle yaşayabilecek güçlü ne de ikisi göz ardı edebilecek kadar gözü dönmüştüm.

Düş . . .

Çarpmanın etkisi ile anılarım sarsıldı. Hepsi birbirine karıştı, dün bugün ve gelecek. Beynim zonkluyor, farkediyorum o kadar üşümeye rağmen hala sıcak kalan bişeyler kalmış içimde ki şu an çatlaklarımdan sızan sıcaklığı ve mayıştırıcı tatlı hissi duyumsayabiliyorum. Birazdan herkes gelir tüm sevdiklerim, tüm sevmediklerim. Şu an gülümsüyor olmalıyım, gülümsemesem bile narin bi tebessüm iliştirmiş olmalıyım dudaklarımın kenarına. düşmeye başlamadan önce aynaya son kez baktığımda kondurmuştum bu ifadeyi yüzüme, bakkala çikolata almaya gider gibi çıktım hayattan, öyle gülümseyerek. O yüzden ufak bir tebessüm dahi olsa mutlaka beni gülümser bulmalı canım insanlar. Herkes sustu şimdi, müzik de sustu. Artık zamanı geldi sanırım, arkamda su izleri bırakarak hayattan çıkmanın hem de kimsenin görmediği bilmediği en elhem durumlarda sigara içmek ve sevgili ile telefonda konuşmak için kullanılan daracık yangın merdiveni çıkışından.


Düş...

Mü ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara