30 Ağustos 2010 Pazartesi


Ayakkabıların, sessiz,kimsesiz bir sokakta çıkardığı sesleri seviyorum. Tak- tuk..

Tak- tuk....

Takur- Tukur...


Bir yerlere yetişme telaşesinden sıyrılmış fütursuzca alınan yol, köşe başlarında karşılaşılması muhtemel tehlikelere göre artan azalan ritim.. ritme eşlik eden kalp atışları...



Düşüncelere dalan bir beyin ve sağ ayağın sol ayağı geçmesine, sonra sol ayağın sağdan intikam almasına tanık olan bir çift göz, ıslak bir sokak, takunyalar, ve ıslak sokağı aydınltan yalnız bir gece lambası, serin bir hava, arnavut kaldırım ve bir ben .....



Takur- takur- takur- tuku takır- tokur .....
en güzel şarkıyı mırıldanıyor ve ben konusuyorum kendı kendıme



" Yağmur yağar kente, şemsiyeler insnları korur, sokakları korumaz. Yanıp sönen ısıklarıyla tek başına, yalnız kalır sokaklar. Sokaklar bilmez ama insanların içi üşür....


....


Ruhumun dışarlarda bir yerlerde gezinmesine rağmen, burnum cama yaslanıyor. Gerçek hayatla aramdaki şeffaflığı geçemiyorum bir türlü. Oysa camın hemen arkası ruhumun cirit attığı sokaklar... ruhum ayakkabılarını sokaklara sürterek sesler çıkarıyor ve beni daha da çok kışkırtıyor. Burnumu daha da fazla cama yaslamamın bir faydası yok, çünkü tek görebildiğim cama yansıyan yüzüm, kendimden uzaklaşmaya çalıştıkça, yakalandığım yine kendim.
Gözlerime hiç bu kdar yakın bakmışmıydın sen hiç_?
Ben baktım kendi gözlerime.. Gördüğüm , köşe başındaki yorgun sokak lambasının ışıkları idi.. Bir gece yarısı idi, hava soğuktu, çıplak ayaklarıma terlik giymeden, dağınık saçlarımı toplamadan camı açtım, içeri öbek öbek kar doldu, oksijeni bol hava uyuyon hücrelerimi kendine getirmeye çalışırken, saçlarım esen rüzgar ile daha da birbirine karıştı. Baktım, sokak kapkaranlıktı, köşedeki sokak lambası yine boynunu bükmüştü, etrafı aydınlatmaya mecali kalmayan yorgun direğin kendisine bile faydası yoktu artık, mırıldanıyordu sadece "good by my love good bye, l 'll always be true....."

Gökyüzünde danslar edip, süzülüp yere düşen bir kar tanesini kestirdim gözüme ve sessiz yolculuğna tanık olmaya davet ettim. Kar tanesi gökyüzünden aşağı iniyor, bakışlarımı da onunla birlikte aşağı çekiyordu. Neden sonra kar tanesi geldi, dalgalı saçlı bir kızın saçlarında kondu, gözlerinde eriyip gözyaşı olup çocuğun saçlarına karışıverdi. Çocuğun yüzü gözükmüyordu. Sessizlik, sessizlikten öte Lal olmuş, çocukla ile vedalaşıyordu... Sokak lambası onlara eşlik ediyordu:

hear the wind sings a sad old song
it knows i´m leaving you today
please don´t cry
oh my heart will break
when i´ll go on my way
goodbye my love goodbye
goodbye and aur
iviri hope that you remember me
i´ll never be too far
goodbye my love goodbyei always will be true
so hold me in your dreams til i
come back to you
see the stars in the skies above
they´ll shine wherever i may roam
i will pray every lonely night
that soon they´ll guide me homegoodbye.....
Sonra ayakkabı sesleri duyuldu, tak tuk tak tuk.....

Fütursuzca...Umursamaz, yorgun ama bir o kadar güçlü... Kız camı kapattı, burnunu camdan çekti, nefesi ile buğulandırdığı cama yazdı : Kayi... üşüyen ayaklarına terlik giymeden, dağılan ve kar taneleri ile ıslanan saçlarını düzeltme gereği duymadan sıcacık yatağın merhametine bıraktı kendini...

Ayakkabı sesleri hızlandı. Takur- tukur- takur-tukur- takır ve tukur- tak- tuk

kız ile çocuk bir hayal oldu, ayakkabı sesleri eşliğinde kayboldu..

Geriye kalan , tüm bu olayların şahidi , yorgun sokak lambası
kaldığı yerden devam etti şarkısına ayakkabı sesleri tam önünden geçerken:

so hold me in your dreams till l come to you...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara