9 Temmuz 2010 Cuma

Bir günlük yalnızlık..

Saatler geçiyor....
Yağmurlar yağdı deli gibi....
Annem patates Salatası yaptı ve dayımım geçmiş kandilini kutladı...

Yataktaydım...Bütün gün, sadece zaruri ihtiyaçlarımı karşılamak için kalktım yatağımdan ve sadece zaruri kelimelerimi harcadım bugün...

Bugün Lal 'in doğum günüydü ve ben ona en güzel hediyemi hiç konuşmayarak verdim. Fakat buna rağmen canım deli gibi tatlı istedi ve Naciye Teyzemin te ne zaman vermiş olduğu irmik helvasını buzdolabının bilmem neresinde bulmuş olmanın verdiği tebessüm tek mutluluk kaynağımdı...

Derdim yoktu, düşündüm taşındım, depresyona girmem için ufacık bir sebebim bile yoktu. Ama benim canım bugün yalnız takılmak istiyordu, belki de yağmurun getirisiydi ( yağmur her zaman neşe getirecek değil ya )

Demiştim en başından. Ben hayalleri, buhranları, uç sevinçleri, çalkatıları , anlamsızlıkları, anlamlılıkları, sarhoşlukları ve aldanışları, heyecanları ve yalnızlıkları olan garip bir limanım. Sabit olan herşey canımı sıkıyor ve beni benden uzaklaştırıyor. ( içinde bulunan ruh hali sanki hiç stable deyip, beni paylamaya çalışma okuyucu anlamaya çalış, anlayamıyorsan da bir daha okuma yazdıklarımı ) bir süredir fazla canlı, fazla interaktif , fazla yoğun bir hayatım vardı. Her gün yapılcak yığınla iş, görüşülcek bir sürü insan, gezilcek bir sürü yer hayatımı o kadar doldurmuştu ki kendimden kaçar olmuştum. Tamam hayatın nabzını tutmayı deli gibi seviyorum ama bu hayatımın genel yönergesi olduğum zaman görünmez elller boğalıyor beni sanki. Aynı şeyi uzun bir düre yapmaya katlanamıyorum. Bu mutluluk da olsa, uzun süren mutluluktan da sıkılıyorum. Benim hayatım inişler çıkışlar ve çalkantılar içinde sürüp gitmeli. Anlasana işte ben normal insanlar gibi değilim. Bu yüzden bir kalıba koyamıyorum benliğimi. Her tanım biraz eksik, her tanım biraz fazla kalıyor beni anlatmada. Benim oksijenim dengesizlikler, benim doğrultum bugün kuzeye giderken yarın güneye gitmeye karar vermek. Yalnızım bu yüzden, kendi içimde de yalnızlaşıyorum böyle zamanlarda. Kayi'ye de yabancılaşıyorum.

İşte bugün de o günlerden biri. Bütün gün yaptığım yatağımda oturup hayal bile kurmadan kitap okumaktı. Yalnızlığımı paylaşabildiğim tek yaren kitaplarım çünkü. Çünkü onlar değişiyor, gelip geçiyor. Yüzyıllık Yalnızlıktaki Ursula oldum bugün ilk önce.. Macondo adlı şehirler, dağlar ve zamanlar arasında yapayalnız kasaba Macondo'a yapayalnız bir Ursula oldum 50 kişilik kalabalık ev nüfusu içinde. Kitap bitti, Maconda yere bir oldu ve ben Ursula'yı kırmızı kapaklı defterimin satırları arasına gömdüm. Sonra mutluluğu Kürk Mantolu Madonna portresinde bulan Raif oldum. O hayallerindeki kadını Kürk Mantolu Madonna Portresinde buldu ben de hayallerimin kahramını Kayi'de buldum.

Tüm gün boyunca ses çıkarmadım. O kadar sessiz kaldım ki kendi sesimi bile unuttum. Kitaplarımdaki karakterlerin sesi o kadar güçlüyü ki kendi sesimi bastırdı ve beni bugüne kadar koşturmalı yaşantımdan sıyırp kollarına aldı. Bugünün adı Bir günlük yalnızlık, Gabrial Garzia Marquez'in yüzyıllık yalnızlığının bir odaya, bir güne ve bir kişiye sıkıştırılmış halini yaşarken, Raif Efendi'nin Kürk Mantolu Madonnasını Berlinde bir resim sergisindeki bir portrede bulmasına içten içe gıpta ediyorum..

Şimdi susuyorum, yarın muhtemelen bu bir günlük inziva etksini azaltmış olacak ama söylenecek çok söz birikecek bugünden yarına....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara