2 Ekim 2010 Cumartesi

there is a house at the end of this road.


There's a house at the end of the road
It's got no windows and it's hard to see what is going on in there.




Kendimi o kadar yalnız hissediyorum ki, yeni bir duygu değil. Tanıdık, bilindik, oldukça eski. Ama daha öncesinde bir ağaç gibi güçlü, sarsılmaz hissederdim. Dallarıma kuşlar konardı bahar döngülerinde. Bazen üşürdüm tek başıma, güneşe dönerken yeryüzü yüzünü ben de neşelenirdim. misafirlerim gelirdi bazen bir çocuk, bazen iki sevgili, bazen kuşlar, bazen sarhoşlar. Gideceklerini bilirdim, kabullenirdim de içten içe canımın acısını teselli etmeye çalışırdım. Üzülürdüm, derdim ki kendime "nesin ki sen bu koskoca evrende ufak bir ağaç, ne ehemmiyetin var ki diğerleri için, tabi ki bırakıp gidecekler seni, tabiki acıtacaklar canını. Sen hep affedicisin, sen hep bekleyensin, sen hep şefkat kaynağısın, sen hep salak, hep safsın. Tabiki gidecekler. Nasıl da kabullenmiştim yazgımı, boyun eğmiştim

Ne oluyor şimdi içime, ben bile bakmaya korkuyorum. Hayatımın bir dönüm noktasındayım sanki, artık o kadar güçlü hissetmiyorum. Şarkıda dediği gibi: "Daha sakin daha durgun, daha yalnız daha güçlü" değilim. Her taraftan açık veriyorum besbelli, yalnız kalamıyorum. Yalnız kalınca karanlık düüşüncelerim beynimi ele geçiriyor.

(Canım melankoli istiyor diye odada bulduğum tüm mumları topladım yaktım. Romantik romantik dinliyorum. Athlete sesleniyor : İmagine he is all you've got !

Bazı geceler uyanıyorum. yorganın altında buz gibi kesmiş buluyorum kendimi. Kalbimden yayılan derin bir sıcaklık, acı bi sıcaklık gecenin ortasında gözümden iki damla yaş düşürüyor






-Uyaaaaaan ...... bknz: Open your eyes !!!!!




içten gelen bir sesle gecenin en zifiri ve soğuk anına uyanmak. Yorganın ve yastığın sıcaklığını terk edip, camı açık unutulup da soğumuş odaya adımını atmak çıplak ayaklarla. İlk önce fal taşı gibi aniden açılmış gözleri birkaç kere geri kapatma çalışmaları ama sanki gözkapaklarımın altında binlerce iğne varmışçasına ve o binlerce iğne gözbebeklerime batıp canımı acıtıyormuşçasına gerisi geriye tekrar açmak. yorganı üzerimden sıyırıp, gecenin soğuk nefesini üzerimde hissetmek fal taşı gibi hala açık duran gözlerle.




Derin bir sessizlik, şairin dediği gibi, "sessizlik elle tutulur gibi". Attığım adımlarla kesinlikle bilinç yok, bir amaç yok, yapılması gereken bir iş, işlenmesi gereken bir düşünce de yok. Camın önünde dakikalarca durmam ve aydınlanmaya başlayan gökyüzünü an be an içmem tabiri caizse.
Gökyüzünün sonunda ise

"There is a house at the end of the road.
It's got no windows and it is hard to see what is going on there.."




görüyorum biliyorum ve mırıldanıyorum " Imagine he is all you've got."



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara