31 Ekim 2010 Pazar

Sabancıya yeni bölüm istiyorum: Duygu mühendisliği

Aşağıdaki yazıyı okumadan önce bu video'yu izleyip ( 1:03 ) durumunun vehimiyetine ikna olunuz. 


Mum : " Can he lead a normal life "
Doc : " No, he 'll be an engineer.."


 http://www.youtube.com/watch?v=j0ASj8R7wp4





Bence yeni bir mühendislik dalı geliştirilmeli : Duygu mühendisliği.

İnsan oğlu eşyaya hakim oldu, nesneye hakim oldu, dünyaya hakim oldu da bir tek şeye gücünü yettiremedi, duygularına. Herşeyi çözdük, nice kimya formülleri, fizik yasaları karaladık, herşeyin "en"ini tuttuk bir deftere adına rekorlar kitabı dedik, herşeyi yaptık dünya üzerinde yapılacak ( bknz: I've seen it all ). Sabancı Üniversitesi Suralp'i bile yaptı, dans ettirdi. Herşeye gücü yeten Sabancılının/ her mühendisin yapamadığı tek bir şey kaldı, duygularının farkında olmak.

İnsanlara bakıyorum, gözlerinde yüzlerinde bişey arıyorum. Ufacık bir hayat kırıntısı, ufacık bir umut parçası, hayat aşkı. Hepimiz öyle bir düzeneğin kölesi olmuşuz ki, hayat laboratuarlarında yaşadığımız kötü deneyimlerle öylesine yıpranmışız ki açık kapıdan çekip gitmeye cesaretimiz yok. Burası güzel, bişey hissetmiyoruz, kahpe kaderimizi, bilim adamlarını suçluyoruz, hissedemiyoruz. Kapıdan çıkıp gitsek ne ile kaşılaşacağımızı bilmiyoruz. Çünkü duygular dünyasının yerçekyimi yasası laboratuar yasalarına benzemiyor, kapıdan dışarı çıkacak olsak 2 dakika içinde yok olma ihtimalimiz var, duygularla başa çıkabilme yetilerimiz çalınmış saygıdeğer büyüklerimiz, kalın kitaplarımızı tarafından. Cesaret mi ? Girdiğimiz ilk sınavda harcamışız yanlış hesaplarla.

Duygu mühendisliği bize söylese bünlük optimal ruh halimizi, birinden hoşlandıgın zaman gidip söyleyetecek kimya formülünü bulsa, geçmişe takılıp yaşamamamız için "Sil Baştan" yapsa beynimize, normal şartlar altında gözyaşını kahkahaya çeviren sıcaklığı söylese de biz hep o sıcaklıkta tutsak kalplerimizi. Aptak gururumuzu eritebilsek keşke ve tekrar güvenebilmeyi, sevebilmeyi öğrensen beynimize yerleştirilen kodla, he bir de hayal gücümüzü zenginleştiren haplar üretse, her gün belli bir dojaz aldıktan sonra baksak dünyaya tekrar.

Saçma istekler mi bunlar, belki. Hani bir zamanlar insanın gücü herşeye yeterdi, insan herseyin üstesinden gelirdi ya, tüm olumsuzlukları yenerdi ya, o zaman artık yok oldu azizim. O zamanı insanoğlunun ürettiği robotlar akşam yemeğinde yedi. O robotlar tüm güzel zamanlarımızı afiyetle mideye indirirken biz de evrenin yarıçapınu beynimize eşitledik, sistematik ve birer mühendis gibi yaşamayı öğrendik.Tüm Devrelerimizi kurduk, yazılımlarımızı yaptık ama ne yazıkki hayatı zip ederken duygularımızı koymak fazla geldi, geri dönüşüm kutusuna atıp düşünce, sıkıntı olarak kendimize geri döndürdük onları da. Malum çok da çevreci olduk, koyveremedik hiç bir sıkıntımıza, hastalık olarak geri kazandırdık, hiçbir şeyi ziyan etmedik hayatlarımız dışında. Fakat ruhlarımızı unuttuk, hislerimiz teğet geçti hayatımıza.

Madem artık herşeyi bu teknik düzen içinde yaşayacağız. Duygu mühendisliği açılsın ve bu mühendislikte sevebilme, güvenebilme, huzur duyabilme ve hayal kurabilme dersleri core sayılsın.


Bakalım hangilerimiz geçebilecek bu bölümü ?




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Blogda Ara